Evin içinde çocuklar gözümüzün önünde kaybolunca korkar olduk.
Sokakta gördüğümüz bir çocuğu sevmeye korkar olduk.
Sosyal medya da çocuğumuzu paylaşmaya, komşuya emanet etmeye,
hatta amcasına, dayısına sevdirmeye dahi korkar hale geldik.
Bu dahi kendimize yaptığımız ne büyük hakarettir ve içine düştüğümüz ne büyük bir rezalettir.
Son zamanlar da, yine medya da sık sık karşılaştığımız çocuk tecavüz ve cinayetlerine yönelik, psikiyatrik değerlendirme yaparak olayı hafifletme yoluna girenler, bu vahşeti yumuşak söylemler ile meşrulaştırma yoluna tevessül edenler, o caniler kadar suçlu ve alçaktır.
Türkiye’de yaklaşık 16 yıldır hukuken, 34 yıldır fiilen uygulanmayan idam cezası, son taciz ve tecavüz olaylarından sonra yine gündeme geldi. Halkın her tabakasından, yüksek sesle dillendirilen idam cezasına karşılık, hükümet kanadından Hadım etme cezası gündeme gelse de, bu ceza kimseyi teskin etmeyecektir.
Hemen her on paylaşımdan sekizi bu minvalde yapılıyor. Eylül’ün tecavüz edilerek bir elektrik direğinin altına gömülmesi, Leyla’nın henüz açıklığa kavuşmayan ölü halde bulunma olayı, toplumda süre gelen ve biriken öfkenin patlama noktası oldu ve adeta infial etkisi yaratmış durumda.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun, Türkiye’de çocuk cinayetleri ve tecavüzleri hakkında bir verisi yok. Ama bu konuda Üniversite ve Derneklerin çalışmaları tüyler ürperten türden. Geçen yıl, Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin araştırmalarına göre,
son yıllar da, çocuk yaşta evlendirilen kızlar dahil olmak üzere %700 civarında bir istismar artışı söz konusu.
İstismarların yalnızca %5’lik kısmı ortaya çıkıyor, geriye kalan %95’lik kısmı hiç duyulmuyor.
İstismarcıların %66’sı akraba ve ya komşu
İstismarcıların %9’u çocuklarla aynı evde yaşıyor
Adliyeler de her dört tecavüz olayından biri çocuk istismarı vs..
Tüm bu verilere baktığımız zaman, daha fazla geciktirmeden yüksek sesle idam isteyelim, bu konuda imza kampanyaları düzenleyelim, meclise gönderdiğimiz vekillere baskı yapalım, ama tuzağa düşmeyelim. Sosyal medya da, sırf bu olaylardan sonra kurulan sahte hesaplardan, sokak çağrıları yapılıyor. Gezi vari eylemler tertipleniyor.
Bir yandan Suriyeliler konusunun altını kaşıyorlar, diğer yandan Kürt meselesini uluslararası arenada sahneleyip içeriye servis etmeye çalışıyorlar, diğer yandan çocuk istismar olaylarını istismar etmeye kalkıyorlar.
Sokağa dökülecek milyonlar, Eylül için çıktığını zannederken, bizleri sokağa çağıranların devletle pazarlık masası kurmaya çalıştığını göreceğiz. İdam diye başlayacak cümleler, S-400 füzelerinden vazgeçin ile devam edip, yatırımları durdurun ile son bulacak.
Gezi öncesi, daha önce yazdığım haber sitesinde yine böyle bir şeyler yazdığım zaman, beni tefe koyan bazı okurlar, işin sonunda haklı olduğumu gördüler.
Meclisten idam yasası çıkar mı bilmiyorum. Ama, geriye dönük işletilmeyecek şekilde, sınırlandırılmış bir idam cezası çıkabilir. İşte bu nokta da, provokasyonlar başlayacaktır.
İmralı Canisinin, içeride yatan birçok teröristin, 15 Temmuz katillerinin ve daha nice bu halkın canını yakmış barbarların muaf tutulduğu bir idam yasası, şehit yakınları başta olmak üzere, ülkücü camia ve mütedeyyin çevreleri huzursuz edecektir.
Yeni bir hendek, yeni bir gezi başlatmak isteyenler ise, göreceksiniz durmadan manşetlerinde yukarıda saydığım camiayı kışkırtmak ve bir noktada desteği kırmak için bu konuyu kaşıyacaktır.
Ola ki Devlet, Teröristleri de kapsayacak bir yasa çıkarırsa, bu defa doğu illerinde başlayacak bir kalkışma görebiliriz. Dolayısı ile, iki ucu çivili değnek var devletin elinde.
Ne yapılmalı peki? Derseniz.
Bunun binlerce başlığı var ama bir kaçını sayacak olursak, öncelikle şunu kabul edelim.
İdam tek başına bir çözüm değildir. Biz istismar vakalarının her yönüyle mücadele etmediğimiz sürece, idam da gelse recm cezası da uygulansa bir son bulmayacaktır. Bunun için, televizyondan internete, gazetelerden dergilere, okuldan sokağa, yiyip içtiğimiz gıdaların ambalaj reklamlarından sosyal medyaya vs. varıncaya kadar, her alanda cinselliği çağrıştıran, yirmi beşinci kare görsel ve karikatüre edilmiş afişler kontrol edilmeli.
Psikiyatristler, hukukçular, pedagoglar, kişisel gelişimciler, medya çalışanları, öğretmenler ve daha adını sayamadığım bir çok alanda ki uzmanlar, ortak çalışmalar yaparak, bunu hayatın içine dahil edecek şekilde uygulama koymalılar.
Anne babalar olarak en büyük iş bize düşüyor. Çocuk kulaktan değil gözden eğitilir ilkesince, önce biz örnek olmalıyız.
Kısacası, toplumsal bir eğitim seferberliği başlatmadığımız, siyasi söylemler ile birbirimize kin kusmaktan vazgeçmediğimiz sürece, ne Eylül son olacak ne Leyla. O nedenle, en önce bu topluma merhamet tohumları ekilmeli ve muhabbet suyu ile beslenmeli
Çocuklar Susar Biz Susmayalım..
Vesselam…